Kırk yaşında başlayan yolculuk: Erdem Yamanoğlu kim olduğunu arıyor

  • Konbuyu başlatan Padişahbet
  • Başlangıç tarihi
P

Padişahbet

Administrator
Yönetici
Çünkü Erdem Yamanoğlu kendisini diğer insanlardan daha akıllı buluyordu ve her kendini diğer insanlardan akıllı bulan insan gibi aklının bir şeyden bir şeye yürürken döküle saçıla yol almasından hoşlanıyordu. Garsonun sözlerine cevap vermek yerine hesabı istedi, dört buçuk dakika sonra asansör kapısının önünde beklemeye başladı. Asansör kapısı açıldı, içeride kırmızı kıyafetli bir genç vardı. Asansör görevlisiydi genç adam. Erdem Yamanoğlu kendi mesleğini düşündü o an. Yıllarını zayi etmenin ağırlığını duydu içinde, ezildi bu ağırlıkla. Ama asansör aynasında kendisini görünce dağıldı zihni. 'Girişe.' dedi genç görevliye, aynadaki aksine memnuniyetle bakarken. Birkaç saniye sonra; kapı kapandıktan, görevli genç giriş kat düğmesine bastıktan, asansör otuz katı hızla inmeye başladıktan sonra; görevli genç Erdem Yamanoğlu'nun harika ceketine ve kafasındaki uyumlu kasketine bakarak, 'Affedersiniz, mesleğiniz ne acaba?' diye sordu bir beğeni arz eder gibi. Erdem Yamanoğlu genç adama döndü. Üstünü başını düşündü. Kasketti muhtemelen ilginin müsebbibi, cekete alışıktı millet, ama kasket. Elindeki deri çanta. Ayakkabıları da şık. Kendini beğenerek aynaya bakışı da az içinde aklından bir gölge gibi geçti. Aklı o gölgeli haldeyken ağzından cevabı çıktı: 'Roman yazarıyım.'

Apartman görevlisi genç, bir roman yazarı, 'Roman yazarıyım.' dedikten sonra roman yazarına ne denir, ne söylenir elbette bilmiyordu. Bu yüzden gülümsedi sadece. Giriş katta kapı açıldı, Erdem Yamanoğlu önce asansörden, sonra maaşının dörtte birini bıraktığı lokale ev sahipliği yapan gösterişli binadan çıktı. Metroya mı yürüsem, yoksa caddeden bir taksi mi çevirsem diye düşünürken, önünde bir adam durdu. 'Erdem Bey!' dedi adam. Erdem Yamanoğlu şaşkın duraksadı.

'Sizi burada görmeyi beklemiyordum kusura bakmayın.' dedi adam. 'Şaşırdım biraz. Şey…'

Erdem Yamanoğlu adamı tanımıyordu, ürkmüştü biraz. Adam devam etti. 'Bir söyleşi için sizi aramıştım, konuşmuştuk, bugün öğlen saat iki için sözleşmiştik, ama…'

Ama… ama ne? Erdem Yamanoğlu adamın neyden bahsettiğini bilmiyordu. Beni biriyle mi karıştırdınız da denmezdi. Filmlerdeki gibi.

Adam, Erdem Yamanoğlu'nun şaşkın baktığını fark edip, tekrar devam etti: 'Son romanınızla alakalı. Yutup kanalı için.'

Erdem Yamanoğlu kaşlarını çattı. Sonra dudaklarına doğru bir hafifleme yürüdü. Güldü akabinde. Hadi canım sen de der gibi bir hareket yaptı ve yürümeye başladı. Adam geride kaldı, bir iki kere seslendi şaşkın, Erdem Bey, hocam filan diye. Az ötedeki büfenin önünden geçerken büfenin içindeki adam seslendi bu sefer.

'Beyefendi, size sesleniyor şu adam.' diye. Erdem Yamanoğlu duraksadı.

'Beni biriyle karıştırdı ya da kafa bulmaya çalışıyor.' dedi.

Adam güldü. 'Yaparlar, millet bir acayip oldu.' dedi. 'Yaa.' dedi Erdem Yamanoğlu onaylayarak. 'Beni tanısa, yeltenmez böyle bir şeye ama.'

Büfeci adam dikleşti tezgâhın arkasında. Bu dikleşme, kimsiniz ki siz gibi bir ciddiye alma içeriyordu sanki.

'Savcıyım ben.' dedi Erdem Yamanoğlu. 'Başını belaya sokacak, haberi yok.'

Büfeci sırıttı. 'Bir şey ister misiniz savcım?' dedi.

'Yok istemez.' dedi Erdem Yamanoğlu kabaca, yürümeye devam etti. Caddeye, gelip geçen arabalara baktı. Bir taksiye el etti. Taksi durmadı. Köşeye kadar yürüdü. Köşede, pusuda bekleyen bir taksi vardı. Boş musun gibi bir işaret yaptı. Adam ne tarafa der gibi bir işaret yaptı. Erdem Yamanoğlu, cehennemin dibine desem mi diye düşündü ama bunu düşündüğü an bir ateş yaklaştı sanki. Aklına, kalbine, gövdesine. Ama yaklaşmadı da. Korktu birden. Sonra birden geriye döndü, büfeye doğru baktı, büfenin gerisinde kendisiyle konuşmaya çalışan adam hâlâ bakıyordu. Büfeci de bakıyordu. Taksiciye döndü, 'Yakına gideceğiz, trafik yok merak etme, bagajda yer var mı, bir bavulum var, içi para dolu?' dedi.

Taksicinin gözleri parladı, 'Tabii ki, olmaz mı?' dedi, koştu geldi, Erdem'in yanındaki kabin boy tekerlekli bavulu aldığı gibi bagaja koydu. 'Ağırmış haa.' diye mırıldanarak ama bavulun sahibi de duysun isteyerek. Erdem Yamanoğlu bir kez daha döndü, arkasına baktı, büfeci işine dönmüştü, diğer adam caddenin ters istikametinde yürümeye başlamıştı. Taksici kapıyı açtı. Erdem Yamanoğlu yürüdü, taksinin arka koltuğuna oturdu. 'Ne tarafa abi?' dedi taksici. Erdem düşündü: 'Plazaların oraya doğru git bakalım.'

Dev gibi bir binanın önünden geçerken, 'Dur, burası.' dedi. Taksici zınk diye durdu. 'Bavulu açmayayım şimdi ortalık yerde,' dedi taksiciye, 'cüzdanımda da çok para var.' Cüzdanını çıkardı, cüzdanında çok para vardı, sırıttı, bir tomar para tutuşturdu taksicinin eline, adam teşekkür etti, kendisinden önce inip bavulu koydu kaldırıma. Erdem de indi taksiden, bavulunu çekerek cam ve dev binaya yaklaştı, binanın önündeki soytarı kıyafetliye 'Ben burada yaşıyorum,' dedi, 'çatı katında, en geniş dairede.' Görevli 'Tabii ki Erdem Bey, Hoş geldiniz.' dedi, kapı açıldı, görevli adam, asansöre kadar eşlik etti Erdem Bey'e.

Asansöre girdi, ama asansör şifreliydi. 'Şifreyi biliyorum.' diye mırıldandı şarkı söyler gibi, şifreyi girdi, asansör çatı katında durdu, kapı açıldı. İçeride bir kadın vardı, asansör kapısının tam karşısında bir sandalyede oturuyordu, elinde bir tabanca vardı. Erdem kadını görünce şaşırdı, tabancayı görünce de korktu elbette ama çabuk toparladı kendini, 'Beni elinde çiçekle karşılıyorsun demek, teşekkür ederim.' dedi. Kadın, elindeki çiçeklere baktı, ayağa kalktı, çiçekleri kenara koydu, 'Sana bir mesaj getirmiştim.' dedi. Ama ne diyeceğini bilemiyor gibiydi, kafası karışmıştı.

'Sorun yok.' dedi Erdem Yamanoğlu, 'Seni gönderen kişiye, benimle bir meselesi kalmadığı için memnun olduğumu söyle.' diye ekledi. Kadın 'Tabii.' dedi. Erdem Yamanoğlu'nun aklından o an bir yaramazlık geçti ama böyle şeyler için çok fırsatı olacaktı, şimdi biraz dinlenmeli ve düşünmeliydi. Kadın, asansöre bindi, asansör kapısı kapandı.

Erdem Yamanoğlu geniş çatı katı dairenin salonunda durdu, etrafına baktı. İleride bir kitaplık vardı, oraya yürüdü. Kitaplara baktı. Kendi kitaplarıydı. Tekrar cüzdanını çıkardı, kimliğine baktı, başka bir kimlik daha vardı, evet savcı kimliğiydi. Demek ki, sonradan söylenen öncekini yok etmiyordu. Bavulu açtı. Gülümsedi.

Tertemiz ve yumuşacık pijamalarını giydi, kocaman yatağına uzandı, 'Sekiz saat uyuyacağım ve çok dinlenmiş vaziyette kalkacağım.' diye mırıldandı ve gözlerini kapattı. Gözlerini açtı, sekiz saat uyumuş ve çok iyi dinlenmişti.

O sırada kapının zili çaldı. Salona çıktı, salonun ortasına açılan asansöre yürüdü, asansör kapısının yanındaki ekrana baktı, ikisi polis üniformalı, ikisi takım elbiseli dört adam vardı ekranda. Neler olacak merak etti. Olana bitene müdahale etmedi bir süre. Heyecan olmadıktan sonra hayatın ne anlamı vardı ki çünkü.

Karakola götürdüler. Yüklü bir rüşvet aldığı için suçlanıyordu, aynı zamanda bir roman yazarı olması da afişe olmuştu, televizyonlar kendisinden bahsediyordu. Çok sert davranmıyorlardı kendisine ama çok ciddi bir suçlamayla karşı karşıyaydı. Aklına bir fikir geldi. Çok ölçüp biçmeden uyguladı, gereken şeyleri söyledi. Yirmi iki dakika sonra deniz gören bir dağın yamacındaki çiftlik evinde büyük bir verandada oturuyordu. Sağ arka tarafından adının Alfred olduğunu bildiği ihtiyar bir adam yaklaştı. 'Gerçeği söylemeniz iyi olmadı efendim.' dedi yan tarafında durup saygıyla. Güldü. 'Gerçek, ihtiyaç duyduğumuzu zannettiğimiz yegâne yalandır Alfred.' diye mırıldandı. Alfred'in kaşları çatıldı. Birden aklı uzak diyarlara gitmiş ama gittiği yerlerde tanıdık bir şey bulamamış gibi baktı.

'Kimsiniz siz?' dedi endişeyle.

'Ben yalnız bir insanım.' dedi tebessüm ederek Erdem Yamanoğlu.

'Efendim…' dedi garson eğilerek hafifçe masaya doğru.

'Ne dedin?' dedi garsona.

'Kasayı kapatıyoruz da hesabı getireyim mi?' dedim.


Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.
 
Geri
Üst