Kütüphanede bir ömür: Türk edebiyatı ve düşüncenin izinde bir yolculuk

  • Konbuyu başlatan Padişahbet
  • Başlangıç tarihi
P

Padişahbet

Administrator
Yönetici
KONUŞAN: HASAN SAYILOĞLU

Kütüphanenizi ne zaman oluşturmaya başladınız?


Kalecik'te babamın kitaplığını hatırlıyorum. Annem de okuyan bir insandı, baba evinden romanlar, 40'lı yılların dergileri, Reşat Nuri, Ömer Seyfettin, Halit Ziya'dan romanlar… İlkokul biterken Cemil öğretmen kitap hediye etti bizlere. Benimki Robenson Kroze isimli romandı. Evde 7 Gün ile Yeni Mecmua ciltlerini merakla ve zevkle okuyordum. Ömer Seyfettin sıcaklığını unutamam. Pedagojik olarak da önemlidir. Yalova'dayız. Babamın babası Ankara'dan Büyük Türk Hükümdarı Fatih Sultan Mehmed Han ve Devrinde Adalet Hayatı[1] kapaklı kitabını göndermiş. Babam elimden tuttu, vitrinli bakkala gittik. Hayriye Hanım: 'Elbette Hâkim Bey, camekânda gösteririm bu kitabı.' dedi. Fethin 500. yılının heyecanı yaşanıyordu. Evet, dedem bir yazarmış meğer.

Kütüphaneniz hâlâ büyüyor mu? Hangi tür kitaplar alıyorsunuz, bir ayrımınız var mı?

Haydarpaşa Lisesi'nin kütüphanesi sıcak ortamıyla beni sarmıştı. 2'den 5'e kadar sık sık okurdum. Oluşturma üniversitede başladıydı. Okuma çeşitlendikçe kendiliğinden oluşuyor kütüphane.

  • Avrupa, bigâne kaldığı Türk Şiiri'ni takip etmek zorundadır.

O melun soruyu da sormamız gerekiyor: Hepsini okudunuz mu? (Bir kütüphane, içindeki kitapların okunması için mi oluşturulur?)

Aslında muzip bir soru bence. Bunu evimize gelen konuklar çok sorarlar. Doğrusu çokluk işime yarayacak kitapları gözüm seçmiş. İleriye yönelik bir tarafı varmış diyebilirim. Hepsini okumak? Bu disipline sahip olmak isterdim. Klasikleri tam okumak en iyisidir elbette, ama bunu bir askerî disiplin gibi düşünmemek lazım. İçimizdeki merak yönetmeli… Bakın ne diyeceğim, kitapçıda seçip aldığım bir kitap, bir gün mutlaka işime yaramıştır, yaramaktadır. Zaten bazı kitaplar size göz kırpacaktır.

Beynimiz de fikirleri öğütmez mi? Duygu ve düşünceler, organizmanın en içlerinde insanın talep ettiği özyaşam uğrunda sindirilmek ister. Filozofun vurguladığı: Yaşamın özü devinim çağırmakta belki. Belki beyin de sindirim yapıyor, alacağını alıyor, özbenliğe gerekmeyen duygu ve kavramlara 'Kusura bakmayın.' mı diyor? Özleri tutar, belleğe gönderir; paralel olarak ruhumuz da kendi istifini yapmaya mı koyulur?

Temel eserleri okumak; rastgele bir şey değildir. Yoksa okumak, abur cubura kayar. Özyaşama özeniyorsak bundan kaçınmalıyız. Seçerek okumalıyız. Bu seçme ise nice çağlardır bir sonuca varmıştır: Klasikler. Büyük eserler: İnsan birimli roman, öykü ve şiirler. Ana beslenmeye ihtimam göstermek abur cuburdan korur ya, soyut beslenme de aynı öyledir. Beyin, beklediği gıda gelmezse yakınmaya başlıyordur, kim bilir… O da mide gibi, şişmek istemeyecektir. Yoksa beyin de peklik çeker ve bu iş sürmenaja doğru gidebilir.

20. yüzyılda Türk şiirinin yeni bir evreye girmiş görülmesi elzem ve açık bir şey. Birinci Cihan Harbi'nde düşman İstanbul'a girdi ve 5 yıl çıkmadı. Ömer Seyfettin'in kurucu rolüyle paralel bir de Refik Halit Karay'ımız vardır. Amerikan savaş gemilerinin de İngiliz'in kuyruğunda geldiğini Refik Halit'in 'Amerikalılar' hikâyesinden çıkarabiliyoruz. Gözümde çok özel bir öyküdür. Gözü pek Refik Halit Karay'da tecelli eden bir maşerî haysiyet metnidir. Neden filmi de yapılmasın ki?..

Dönelim şiire. 'Aruza Veda'dan sonra yeni yüzyıl/yeni vezin: Hece. Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Necip Fazıl Kısakürek, Nâzım Hikmet. (Orhan Veli de Nâzım da kendi şiir başlangıçlarını terk etmişlerdir. Vahim bir şey.) Devlet sönüyor, şiir heceyle devam ediyor. Hece duraklıyor. Ama bakın 'Serbest Şiir Göğermiştir'. Turgut Uyar, Sezai Karakoç, Cemal Süreya, Ece Ayhan, Edip Cansever…

II. Dünya Savaşı'ndan sonra Fransa'da şiir durgunluğa girdi. Bugün adı yükselmiş bir Fransız şairi görmüyoruz. İngiltere'de de ABD'de de Almanya'da da aynı durum yıl farklarıyla aynen vardır. Türk Şiiri'miz ise 1950'den beri yoluna devam etmektedir. Sonuç yerine: Hâl böyleyken Avrupa, bigâne kaldığı Türk Şiiri'ni takip etmek zorundadır.

Kütüphanenizin iskeleti olan eserler var mı?

Kur'an-ı Kerim, tefsir ve mealleri. Klasiklerimiz: Firdevsî, Feridüddin-i Attâr, Nizâmî; Dîvân-ı Lûgat-it Türk, Kutadgu Bilig, Sadî Hâfız; Rûmî, Yunus Emre; Fuzûlî'den Şeyh Gâlib'e bütün Divan şiirimiz. Çağdaşlarımız: Muhammed İkbal, Mehmed Akif, Yahya Kemal, Ahmet Hâşim, Tanpınar; Necip Fazıl; Hilmi Ziya Ülken, Filibeli Ahmet Hilmi vb. Günümüzde Sezai Karakoç yetişti ve ardında külliyat bıraktı.

İslam Medeniyeti düşünürleri: Farâbî, İbn-i Sinâ, İbn Arabî, Mevlânâ, Sadreddin Konevî, Şems-i Tebrizî vb. Yunan, Roma, Avrupa klasikleri. En eskide Gılgamış epik şiiri; Homeros. Dante, Chaucer, Shakespeare, Cervantes, Yeats, Pound, T.S. Eliot, Dylan Thomas, Rimbaud, Rilke, Lorca, Baudelaire, Emerson ve daha birçokları. Roman'da da Charles Morgan, Thornton Wilder, Faulkner, Steinbeck.

Süleymaniye Yazmaları yayınlanıyor şimdi, çok kaynak eserlere kavuştuk. Dede Korkut metinleri de müthiş şeylerdir, Deli Dumrul tipi mesela, olağanüstü bir imaj. Azrail ile karşılaşma! 'Bir ara Deli Dumrul'un yaşamış bir ozan olabilir mi?' sorusu doğdu bendenizde. Paniklemeden sıra ile okumak zevktir. Gönendirir, kıvanç yaşatır insana.

  • Fethin 500. yılının heyecanı yaşanıyordu. Evet, dedem bir yazarmış meğer.

Bir hırsız evinize girdi ve tüm kütüphanenizi çaldı. Ancak arkasında üç kitap bırakmış. Onlar hangileri?

Asıl bu soru muzip diyeceğim doğrusu. Böyle bir hırsız varsa alnından öpmeli! Ama üç kitabı bırakmışsa ne demeli ki! 'Beni düşüneceğine kendisini düşünmesi daha iyi olmaz mıydı?' diyeyim bari.

Kütüphanenizin sizden sonra da yaşamasını istiyor musunuz? Yoksa dağılabilir, parçalanabilir mi?

Bizim evde kitap sevmeyen kimse yok. Allaha hamd olsun. Dileğim evlatlar bölüşsünler. Evet, kütüphanemin benden sonra yaşamasını isterim.

[1]Büyük Türk Hükümdarı Fatih Sultan Mehmed Han ve Devrinde Adalet Hayatı, Ali Hikmet Berki, Kurtuluş Basımevi, 1953. (Editör Notu).


Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.
 
Geri
Üst